23 Kasım 2014 Pazar

Interstellar - Yıldızlararası

Herşeyden önce bakın, ben kötü bir sinema izleyicisi değilim. İzlediğim filmlerin sayısını hatırlamıyorum. Gerçi kim hatırlar ki? Dünya üzerinde "ben tam 394217 film izledim" diye rakam veren insan da olduğunu sanmıyorum. Mucizevi şeyler sunan bir hastalığı falan yoksa kişinin... Rain Man, kibrit çöpü sahnesi gibi... Sanırım, gitgide uzaklaşıyorum konudan.

Interstellar. Yıldızlararası... Ortaokul yıllarında yanaklarımın kızardığı ve kıza açılamadığım o anı yaşıyorum şu anda. Utanıyorum söylemekten; çünkü çünkü... Interstellar'a ölüp geberemedim, "vaooov, ohayo" deyip de kendimi kaybedemedim ben. "İnanılmaz yenilikçi, çok ilerde dönüp bakıldığında nasıl bir başlangıç yapmışız bu kara delik olaylarına, o bilgisizlikte nasıl da film yapmışız, dönemi için çok başarılı" denecek bir film de olabilir Interstellar... Lâkin soru burada şu; bu beni enterese ediyor mu bu noktada? Yani, bir sinema filmi izlediğim zaman bana hitap etme şekli kişisel beğenimi ve sevgimi ortaya çıkarıyor. Misal, Jules Verne Ay'a Yolculuk mevzusuna girdiği zaman aldığı tepkiler ve olaylara bakanların yozluğunu ele alalım. Sonrasında Ay'a Yolculuk kısmı gerçekleştiği zaman veya bu süreçteki olay akışı siyahla beyaz arasındaki bir fark gibi. Interstellar'ı ele aldığımızda yetmeyen teknolojimiz veya bilgimiz bile bize anlatılan şeylere dair daha büyük bir "aaa evet olabilir aslında" cümlesini dedirtiyor. Yani ütopik gözüken şeyler bile aslında o kadar ütopik değil. Ulaşmak anlamında değil, olasılık anlamında çok ama çok etkileyici sürpriz öğelerini barındırmıyor.

Daha basit söylemek gerekirse;

Jules Verne Ay'a Yolculuk dediğinde "hasss" dedirtti. Isaac Asimov uzayla ilgili şeyleri anlattığı zaman, "lan" dedik. Demek istediğim şey şu; "normalde yürüyen her insanın üstünde bir de onun gibi amuda kalkıkmış gibi yürüyen bir insan daha var" dese, biz buna "hadi len" desek ve ilerde bu ispat edilse; işte o zaman Asimov veya Verne mucizesi gerçekleşmiş olacak. Filmin bana bu kadar "hasss" dedirten bir yanı olmadı. Şimdi bu sakinlik içinde izleyince bana inanılmaz bir hayatı ya da olasılıkları sorgulama gücü vermedi film. Tabi ki aynı kefede değil ama Nolan yaptı diye ele alırsak, Inception'ın mantığı vakti zamanında Jules Verne'in ya da Asimov'un yazdığı kitapların etkisine eşdeğer. Rüyalar ilerde o şekilde manipule edilebilirse bu sefer Jules Verne ya da Asimov'a dönüp nasıl baktıysak, aynı şekilde Nolan'a dönüp bakacağım. Ha bu şart mı? Değil. Lâkin, yaratılan algı resmen bu yöndeydi. Bütün fizik kitaplarını okudu, araştırdı, delirdi, kendine dokundu, nerdeyse kara deliklere girdi geldi, solucan oldu diye verilen gazın karşıtlığı çıkmadı karşıma kendi küçük beynimde...

Altını çizerek söylüyorum, derdim "anlayamamak" da değil. Evet, filmdeki bazı bilgilere hasıl da değilim fakat bu anlattığım kısımları bırakıp filme diğer açılardan bakayım dersem; işin dram boyutu ele alındığında konuşulan iki konu var. Cooper'ın kızıyla çıktığı yolculuk ama aslında kendine yolculuğu... Millet bunu baz almış, aslında bilimkurgu değil de bu yolculuk diye çok yorum ve bakış açısı var. Zaten filmde beni en çok saran şey de bu temelde işlenen konu. Bir kere Cooper uzaya çıkana kadar kızıyla yaşadığı ilişki bana çok dokunaklı geldi. Harika işlenmiş... ama böyle harika işlenen çok baba kız, baba oğul, ana kız, ana oğul ilişkisi var. Çok orjinal değil, sadece çok iyi işlenmiş. Bu diyelim ki artı olarak cepte.

Dram kısmına bakıldığında "mesajlaşma" konusunda (izlemeyenler için ayrıntı vermeyelim) göz yaşartıcı sahneler var. Hele bir tanesi cidden çok acıklı. O çaresizlik hissi içersinde boğazda resmen yumru oluşturuyor.

Peki, filmin kendinde yaratmaya çalıştığı aksiyonvari kısma bakalım. Cooper'ın döne döne diğer döne döne ilerleyen gemiye kilitlenme çabası. Müziğiyle ve atmosferiyle orada net bir şekilde aksiyon yaratılmaya çalışılmış. Harika bir müzik evet fakat ya arkadaş zerre etkileyici değil, ee? Süper bağlandın bravo, ben de ışın kılıcı temelli bir aksiyon beklemiyorum evet ama futbol maçında uzun ve gereksiz yan top yapmak gibi. Yani...

Kendi adıma artılara bakarsam; sinema filmlerinde "gönderme" konusuna bayılan biri olarak, baştaki "yedi sene bu ürün oldu, sonra bu ürün" kısmındaki "yedi sene" ve bunun dini göndermesi (yedi sene kuraklık) çok ince... Bir yerde de uzay araştırmaları için para aktarılması, savaş veya ordu için bu paranın kullanılmaması temelli; "bu vidalar yerine kurşun da olabilirdi" cümlesi çok güzel bir mesaj barındırıyor. Yani...

Eh işte tüm bunların üstüne biraz da benim yoz anlayışımdaki "işin içinde uzay varsa, bana Solaris vermeyin artık" zihniyetim de eklenince kim ne derse desin bilimkurgu kafa yapım daha ağır basıyor. Filmde; "duygusal, bilimkurgu, dram, az biraz aksiyon" yoğunlukları harmanlanınca benim zevkime çok da uymayan bir yapıt çıkmış. IMDB notu 9 idi ben gittiğimde, çıktığımda 8.9 olmuş. En iyi filmler sıralamasında yine imdb'de 12'nci sırada yer ediyor film. imdb notunun düşeceğine inanıyorum zamanla... Zira filmin biraz overrated olduğuna inanıyorum. Hani çok büyük beklenti ve övgülerle vizyona girdi ve geri adım atamıyoruz şimdi havası oldu gibime de geliyor. Ben kafamı sudan çıkarıp nefes alıp "ya beğenmek zorunda değilim" demek istiyorum ama "beğenmemek" lüks geliyor biraz; "sevmedim" demek daha doğru.

Son olarak; Michael Caine'i görmek ne güzel. Eski eşim Anne Hathaway'i görmek hep güzel... Bu rahatlıkla paragrafa devam etmek isterdim ama eski eşim falan değil tabi. Ruh eşim belki ama o bunu bilmiyor.

Ah bir de; filmde bence küçük kızın Anne Hathaway'in çocukluğuna benzemesi, filmin ilersi için izleyicinin biraz kafasını karıştırıp; "aaa zaman falan atlayacaklar, meğersem Anne Hathaway o küçük kızmış" dedirtmek için olabilir. Sesli düşünüyorum.

Neyse sonuçta; adamın yalnızlığı olacaksa; Duncan Jones'un Moon'u varken Interstellar'a gerek duymuyorum çılgınca 9 puan vermek için ya da ailevi ilişki de işin içine katacaksam taş gibi Contact duruyor belleğimin arşivlerinde. Karşılaştırmak için değil de filmi biraz daha hakettiğine inandığım yere geri çekmek adına söylüyorum bunları adice...

ARKADAŞLAR GİTMEYİN... de değil tabi ama nedense kendimce sebeplerle bu filme ısınamadım. Mesela ikinci kez bir yerde denk düşsem izlemem. "Innovatif" açıdan ortaya koydukları da benim naçizane bakış açım ve beğenimle örtüşmedi.

Elbette bu  yazdıklarıma top sakalı tam çıkmamış, fazla gülmeyen, telefon hattı olmadan odada wireless bağlantısı falan yapabilen, gençliğinde michelin bebesinin kolsuz haline benzeyen montlar giyen, gömlek içi beyaz tişört giyip gömleğin üst düğmesi dışında tüm düğmelerini ilikleyen arkadaşlarım başta olmak üzere çok kişi beni aşağılayarak biraz da tepki verecekler ama ben aykırı durmak için değil, cidden bakış açımı göstermek adına yazdım bunları...

Gitm... Gidin gidin, görmek lâzım, sonuçta Nolan'ın son filmi.

: (

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder