16 Temmuz 2013 Salı

MAN OF STEEL


Demir Adam, Çelik Adam. Metal Adam…

Güzel Adam. Allah’ı var, çok doğru seçim. Hakkında dedikodular da var, meraklısına…

   Doğru süpermen’dir kendisi. Cristopher Reeves’ten bile çok, “utanarak” söylüyorum daha iyi bir süpermen’dir kendisi belki de. Tamam eskiye saygımız çok büyük fakat Henry Cavill çok doğru bir Man of Steel.

   Hele hele bundan önceki süper kardeşimizin o “yeğenime nazar değmesin” tarzında üflermiş gibi ağzından soğuk nefesini çıkarması, gözlerinin kırmızısının afacan bir çocuğun çipil çipil bakmasından öteye gitmemesi ve bunun gibi onlarca şeyi düşündükçe, hoş geldin yeni Süpermen.

    Bunların hepsi bir yana, nedense devamlı olarak dünyanın en büyük süper gücünün filmlerinde ana düşman olarak Lex Luthor’un karşı karakter olarak gösterilmesinden bıkan biri olarak Man of Steel tam layıkıyla bir “ilaç gibi geldi” durumu yaratıyor bünyemde…

   Tamam, Lex Luthor kağıt üzerinde en büyük düşman ama kardeşim sen Süpermen çekiyorsun Süpermen. Görsele boğacaksın beni, düşmana boğacaksın beni. (Dip Not, ps falan: Bu yeni filmde Süpermen, General Zod ile kavga ederken fırlattığı tır mı kamyon mu ne, onlardan birinin üstüne Luthor Corps yazıyor, umarım sonraki filmde büyük bir hataya imza atmazlar)… O kofti Tobey Maguire’ın bile düşmanları adam gibiydi Örümcek Adam serilerinde. Süpermen’in de artık karşısına kriptonu bulmuş da çok sürmüş bir Lex Luthor çıkarma. Ben bunu istemiyorum artık… ki yapımcılar da bu kafa yapısında bunun bir hata olduğunu anlamış olacaklar ki Man of Steel’de doğru yolu buldular. Karısında General Zod var. Hem de ne Zod.

   Zod’luk daha en başında başlıyor filmde. Resmen şunu hissettirdiler bana, demiş ki yapımcılar; “çok farklı olsun bu sefer iş”… demişler ve filmin ilk 20-30 dakikalık bölümünü Kripton gezegenine harcamışlar. Avatar görselliğiyle yarışacak boyutta bir şov yapmışlar hem de… O kadar şaşırttı ki beni, sahnelerin bitmek bilmemesi resmen kafa yapımı başka bir boyuta taşıdı. Helâl olsun dedirtti.

   Sonra… Dünya. Bir filmin en kısa zamanda en çok şeyi anlatma yöntemlerinden birisi olan “flashback” oyunları. Güzel güzel bağlanan parçalar… fakat aklımda hep dönen aynı soru; “acaba Nolan’ın parmağının olması Batman’deki kaotik havayı yaratacak mı bu filmde”. Acaba biz yine Süpermen’i kişisel buhranlarıyla mücadele eden karamsara yakın bir kahraman olarak mı izleyeceğiz. Tamam özünde razıyım ama ben Süpermen istiyorum kardeşim. Joker’in daha ağır bastığı ve onun karizması altında ezilen bir Batman değil, ya da Batman’e yakışan ama Süpermen’e yakışmayacak olan bir karanlığın içinde bunalan bir Çelik Adam değil. Tamam, “erkek istiyorum” gibi bir yere gidiyor muhabbet, o da değil… bir sonraki paragraf rahatlatacak beni…

   Ama korktuğum gibi olmadı. “ama” ile cümleye başlanmaz ama olmadı. Süpermen kişisel bunalımlarını yaşadı, kişiliği oturdu ama aksiyon sahnesi geldiğinde yönetmen bana resmen şunu dedi; “okey, buraya kadar psikolojikti fakat şimdi sana öyle bir 15 dakika vereceğim ki kafayı yiyeceksin”.. ve benim gibi yoz’undan tut, kaliteli sinema izleyicisine bile öyle bir aksiyon sahnesi verdi ki nutkum tutuldu. Sonra bir tane daha ve en son bir tane daha…

Bayılmışım…

6 Temmuz 2013 Cumartesi

101 15


Cehaletle karışık;

Bu ehliyet niye yenileniyor ki? Konuyla ilgili bilgisizliğim = Metrobüsler neden mutlaka ama mutlaka Zincirlikuyu'da aktarma yapmak zorunda? sorumla aynıdır. Kendilerince bir sebepleri vardır ama dışarıdan bakan kişi olarak bana anlamsız geliyor. Düz devam et işte, indireceğini de Zincirlikuyu'da indir yine. İnen insin. Eskiden kimi dururdu, son duraktı, isteyen aktarma yapıp devam ederdi, kimisi de direkt durup devam ederdi aktarmasız. Şimdi her metrobüs gelirken de giderken de Zincirlikuyu'da durmalı. Niye yav niye niye? Ha, bilmediğim bir şeyse tamam, "haaaa eyvallah taam taam" diyeceğim bir cevabı varsa sorumun amenna.

Ehliyet de öyle, niye ki? Yenilenmesini geçtim, tamam vardır sebepleri fakat 101 ne? Hadi 101'den 15'e düştün tamam, kendilerince "haaa bak şöyle adam gibi" diyeceğimiz bir hareket yaptılar.

Gel gör ki, gene saçma. İlk verdikleri fiyat 15 olsaydı millet yine itiraz ederdi. Üstümüzde kurulan baskıya bak, 101'den 15'e düştü diye seviniyoruz neredeyse. İşte, balon etki tam bu. Zaten adamların senelerdir en iyi becerdiği şey bu. Dolaylı yoldan sana başardın hissini ara sıra vermek.

"Tepkiler geldi 15 lira'ya düştü". 15 lira da saçma kardeşim, niye böyle bir şeye para veriyoruz, niye? Bu son iki cümlem yarım da cehalet dolu, belki bir sebebi vardır, bu son içinde olduğumuz paragrafın çok da arkasında durmuyorum ama haklıysam kızlı erkekli her ortamda müthiş çıkışlarla yüksek ses tonuyla da savunurum artist gibi yine onu söyleyeyim baştan.

Fakaaaat, kim ne derse desin en güzel önyargımla yüzde yüz emin olduğum bir şey var ki, o da şudur; zaten kafalarındaki fiyat 15-20 lira'ydı, baştan oltaladılar 101 lira diye, tepkiyle 15'e çekip bizi kendi içimizde tepki verip başarıya ulaşan kişiler gibi gösterdiler. Yoksa ilk etapta 101'in tutacağına dair kendilerinin de bir inancı yoktu; çünkü onlar da biliyor ki, artık 15 lira derseler, biz ona da itiraz ederdik; bu sefer de 1 Lira'ya çektirirdik. O zaman da yine en güzel yargımla düşünürdüm ki, "zaten kafalarındaki fiyat 1 lira'ydı".

Paranoyak yaptınız ya beni. Beni ortalama bir mutlulukla bir vatandaş olarak yaşatmanız gerekiyorken, paranoyaklaştırdınız.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Bazen

Bazı anlar oluyor. O anlarda hareket etmezsen, söylemezsen her şey için çok geç kalınıyor. Bir bakıyorsun, elinden avucundan kayıp gitmiş. O an hareket etsen belki gene olmayacak ama o an, tam o an hareket etmezsen hep içinde kalacak. Seneler sonra hatırlayacaksın, "lan" diyeceksin, "keşke bi dönseydi dilim, iki kelam etseydim". İşte o yüzden, insanın içine doğar o an. Doğduğu zaman hemen sen sar kundağa o anı, sakın kaçırma. Tutulmasın dilin. Saçmala gerekiyorsa o an. Adını, sanını, bir şeyini bilmeden öğrenmeden uzaklaşma o noktadan.

"Kaderde varsa olur zaten" deme. Kader bile o kadar zorlanmayı sevmez.

Entel Faşist

Entel Faşist

Bir tehlike de bu... Küt diye girdim lâfa ama bu biraz da başlıkta bahsi geçenlerin tavrı.

Çevremizde o kadar çok insan var ki, tepki verdiğimiz. Kimisi karşıt düşüncemizde. Kimisi bizim düşüncemizde. Nicedir karşıt düşüncelere karşı bir şeyler yapmaya çalıştığımızdan; kendimizi ifade etmek için uğraştığımızdan aslında beri tarafta bize yakın duran entel faşistleri de gözden kaçırmışız ince ince. Kaçırmamamız lâzım. Bireysel akıl sağlığımız için bu entel faşistlerin de baskın tutumuna karşı da bir duruş, bir sakinlik katsayısı geliştirmemiz gerek.

O kadar çok ki, "hayır, bak şu şöyle" diyerek sadece kendi fikrinin doğruluğunu savunan. Bunda da sıkıntı yok, alışık olduğumuz bir şey bu. "Benim dışımda, benim aleyhimde, benden öte olan her şey yanlıştır" psikolojisi ve bu psikolojinin dayatıcısı kişilere zaten çok alışığız karşıdan karşıdan.

Fakaaat, bizim taraflarda gibi olup da sadece tek okuyan kendileriymiş gibi olan kitle. Karşı taraftaki faşist bakış açısı ne kadar tersse ve benim için daha siyasal bir tehlike arz ediyorsa, bu tarafın entel faşistliğiyse bir o kadar sinir bozucu.

Kadın haklarından, siyasete, günlük yaşamdan, özel yaşantıya her türlü doğruya sadece kendileri vakıfmış gibi davranan, okuyan evet okuyan ama ne idüğü belirsiz bir şekilde kendince öğretmen rolüne bürünen, bu rolü de üstünde taşıyamayan bir entel kitlesi. Üsluplarındaki o "ben bilirim, sen de dikkat et bak o konuya, o tabiri kullanıyorsun ama o yanlış, şu şöyle, bu böyle" cümleleri okurken burada normal gözükse de ah o dile geliş anlarında o kadar itici ki...

Yani, kısacası; zaten yeterince dert varken bir de kendimize yakın gördüğümüz entel faşistlerle de uğraşıp ekstradan sinirlenmeyelim be yav. Belki de dert arsızıyız, belki de; "yetmez ama..." . Yok yav, yeter yeter, var yeterince derdimiz.

Entel faşist; fikrini sun gene, sunmandan yana bir sorun olduğunu kimse iddia edemez ama ben de okuyorum yav, benim de kitaplarım var, benim de internet'im var, benim de bir geçmişim, kendimce iyi kötü bir kültürel yapım var; ne olur biraz daha geniş gör. Tamam sen de haklısın da, hak hukuk her zaman tek seçenekte tek doğru halinde toplanmıyor.