1 Aralık 2014 Pazartesi

Adriana Acun

Adriana Acun
yabancı kızlar, ne kadar güzel olursa olsun çok iyi niyetli, insanlığa daha çok önem veren kızlar oluyorlar genelde, şaşırmamak da lazım. O yüzden "bazen insan bizim kaprisli kızları çekeceğime, gidip yabancı, anlayışı daha gelişmiş, mantıksız kaprisleri olmayan, dengesizliği daha az birini bulurum diyor" diyen arkadaşımı hatırlatıyor biraz da bu durum. Acun zengin, Adriana da zengin. İkisinin tanışma ihtimali oldu şu hayatta bir noktada. Tanıştılar. Acun da doğru ya da yanlış, bizim klasik Türk erkeği yalanlarıyla ya da belki içten bu kıza iyi insan oldu, iyi davrandıysa, kız bunu "challenge duygusu yoksunluğu, nasılsa elde ettim" psikolojisiyle değil de insani bir standartta ele almış olabilir. İş böyle olunca da evet, maddi dengeler birbirine zorluk çıkaracak boyutta olmayınca Adriana "iyi adam" demiş olabilir en basit haliyle.
Tabi bunlar şimdilik çıkan bir haber ve benim yorumum naçizane. Lâkin burada valla helal olsun Acun demenin yanısıra, Acun çakalca kızı kandırmıştır ya da samimidir onu bilemem ama Adriana'ya helal olsun aslında. Sonuçta Acun öyle ya da böyle çok zeki adam, insanca da yanaştıysa zekaya ve insanlığa daha fazla önem verdiyse benim takdirim iki kat daha fazlasıyla sana Adriana. Fak yu, bok vardı elin adamına gittin. Neyse.
Ha, Acun ile araları bozulur, Adriana da "Türk erkeğiyle olmaz ya" deyip Jim Carrey'nin Dumb & Dumber'ındaki gibi "milyonda bir şansım ne oldu" umudunu Türk erkekleri adına milyonda sıfır'a indirirse önce karşısında beni bulur. Ben Adriana Lima'yı çok beğeniyorum ama daha çok Amanda Seyried'çiğim, bana çok enriko masyas ama size dokund diye savaşırım sizin adınıza... O zamana kadar çifte mutluluklar.
Aşkolsun Adriana... ama helal da olsun.
iki arkadaşımın iki ayrı atasözü geliyor aklıma; demişti ki kız; "cömertse yakışıklıdır zaten"
bir diğeri de; "kadın kapris ve dengesizlik üzerine kurulu bir varlık, e o zaman bizim kızların kaprisini ve dengesizliğini çekeceğime, yabancının kapris ve dengesizliğini çekerim".
Kınıyoruz. ahahha
Kadınlar çiçektir ve her kadın çiçektir.

23 Kasım 2014 Pazar

Interstellar - Yıldızlararası

Herşeyden önce bakın, ben kötü bir sinema izleyicisi değilim. İzlediğim filmlerin sayısını hatırlamıyorum. Gerçi kim hatırlar ki? Dünya üzerinde "ben tam 394217 film izledim" diye rakam veren insan da olduğunu sanmıyorum. Mucizevi şeyler sunan bir hastalığı falan yoksa kişinin... Rain Man, kibrit çöpü sahnesi gibi... Sanırım, gitgide uzaklaşıyorum konudan.

Interstellar. Yıldızlararası... Ortaokul yıllarında yanaklarımın kızardığı ve kıza açılamadığım o anı yaşıyorum şu anda. Utanıyorum söylemekten; çünkü çünkü... Interstellar'a ölüp geberemedim, "vaooov, ohayo" deyip de kendimi kaybedemedim ben. "İnanılmaz yenilikçi, çok ilerde dönüp bakıldığında nasıl bir başlangıç yapmışız bu kara delik olaylarına, o bilgisizlikte nasıl da film yapmışız, dönemi için çok başarılı" denecek bir film de olabilir Interstellar... Lâkin soru burada şu; bu beni enterese ediyor mu bu noktada? Yani, bir sinema filmi izlediğim zaman bana hitap etme şekli kişisel beğenimi ve sevgimi ortaya çıkarıyor. Misal, Jules Verne Ay'a Yolculuk mevzusuna girdiği zaman aldığı tepkiler ve olaylara bakanların yozluğunu ele alalım. Sonrasında Ay'a Yolculuk kısmı gerçekleştiği zaman veya bu süreçteki olay akışı siyahla beyaz arasındaki bir fark gibi. Interstellar'ı ele aldığımızda yetmeyen teknolojimiz veya bilgimiz bile bize anlatılan şeylere dair daha büyük bir "aaa evet olabilir aslında" cümlesini dedirtiyor. Yani ütopik gözüken şeyler bile aslında o kadar ütopik değil. Ulaşmak anlamında değil, olasılık anlamında çok ama çok etkileyici sürpriz öğelerini barındırmıyor.

Daha basit söylemek gerekirse;

Jules Verne Ay'a Yolculuk dediğinde "hasss" dedirtti. Isaac Asimov uzayla ilgili şeyleri anlattığı zaman, "lan" dedik. Demek istediğim şey şu; "normalde yürüyen her insanın üstünde bir de onun gibi amuda kalkıkmış gibi yürüyen bir insan daha var" dese, biz buna "hadi len" desek ve ilerde bu ispat edilse; işte o zaman Asimov veya Verne mucizesi gerçekleşmiş olacak. Filmin bana bu kadar "hasss" dedirten bir yanı olmadı. Şimdi bu sakinlik içinde izleyince bana inanılmaz bir hayatı ya da olasılıkları sorgulama gücü vermedi film. Tabi ki aynı kefede değil ama Nolan yaptı diye ele alırsak, Inception'ın mantığı vakti zamanında Jules Verne'in ya da Asimov'un yazdığı kitapların etkisine eşdeğer. Rüyalar ilerde o şekilde manipule edilebilirse bu sefer Jules Verne ya da Asimov'a dönüp nasıl baktıysak, aynı şekilde Nolan'a dönüp bakacağım. Ha bu şart mı? Değil. Lâkin, yaratılan algı resmen bu yöndeydi. Bütün fizik kitaplarını okudu, araştırdı, delirdi, kendine dokundu, nerdeyse kara deliklere girdi geldi, solucan oldu diye verilen gazın karşıtlığı çıkmadı karşıma kendi küçük beynimde...

Altını çizerek söylüyorum, derdim "anlayamamak" da değil. Evet, filmdeki bazı bilgilere hasıl da değilim fakat bu anlattığım kısımları bırakıp filme diğer açılardan bakayım dersem; işin dram boyutu ele alındığında konuşulan iki konu var. Cooper'ın kızıyla çıktığı yolculuk ama aslında kendine yolculuğu... Millet bunu baz almış, aslında bilimkurgu değil de bu yolculuk diye çok yorum ve bakış açısı var. Zaten filmde beni en çok saran şey de bu temelde işlenen konu. Bir kere Cooper uzaya çıkana kadar kızıyla yaşadığı ilişki bana çok dokunaklı geldi. Harika işlenmiş... ama böyle harika işlenen çok baba kız, baba oğul, ana kız, ana oğul ilişkisi var. Çok orjinal değil, sadece çok iyi işlenmiş. Bu diyelim ki artı olarak cepte.

Dram kısmına bakıldığında "mesajlaşma" konusunda (izlemeyenler için ayrıntı vermeyelim) göz yaşartıcı sahneler var. Hele bir tanesi cidden çok acıklı. O çaresizlik hissi içersinde boğazda resmen yumru oluşturuyor.

Peki, filmin kendinde yaratmaya çalıştığı aksiyonvari kısma bakalım. Cooper'ın döne döne diğer döne döne ilerleyen gemiye kilitlenme çabası. Müziğiyle ve atmosferiyle orada net bir şekilde aksiyon yaratılmaya çalışılmış. Harika bir müzik evet fakat ya arkadaş zerre etkileyici değil, ee? Süper bağlandın bravo, ben de ışın kılıcı temelli bir aksiyon beklemiyorum evet ama futbol maçında uzun ve gereksiz yan top yapmak gibi. Yani...

Kendi adıma artılara bakarsam; sinema filmlerinde "gönderme" konusuna bayılan biri olarak, baştaki "yedi sene bu ürün oldu, sonra bu ürün" kısmındaki "yedi sene" ve bunun dini göndermesi (yedi sene kuraklık) çok ince... Bir yerde de uzay araştırmaları için para aktarılması, savaş veya ordu için bu paranın kullanılmaması temelli; "bu vidalar yerine kurşun da olabilirdi" cümlesi çok güzel bir mesaj barındırıyor. Yani...

Eh işte tüm bunların üstüne biraz da benim yoz anlayışımdaki "işin içinde uzay varsa, bana Solaris vermeyin artık" zihniyetim de eklenince kim ne derse desin bilimkurgu kafa yapım daha ağır basıyor. Filmde; "duygusal, bilimkurgu, dram, az biraz aksiyon" yoğunlukları harmanlanınca benim zevkime çok da uymayan bir yapıt çıkmış. IMDB notu 9 idi ben gittiğimde, çıktığımda 8.9 olmuş. En iyi filmler sıralamasında yine imdb'de 12'nci sırada yer ediyor film. imdb notunun düşeceğine inanıyorum zamanla... Zira filmin biraz overrated olduğuna inanıyorum. Hani çok büyük beklenti ve övgülerle vizyona girdi ve geri adım atamıyoruz şimdi havası oldu gibime de geliyor. Ben kafamı sudan çıkarıp nefes alıp "ya beğenmek zorunda değilim" demek istiyorum ama "beğenmemek" lüks geliyor biraz; "sevmedim" demek daha doğru.

Son olarak; Michael Caine'i görmek ne güzel. Eski eşim Anne Hathaway'i görmek hep güzel... Bu rahatlıkla paragrafa devam etmek isterdim ama eski eşim falan değil tabi. Ruh eşim belki ama o bunu bilmiyor.

Ah bir de; filmde bence küçük kızın Anne Hathaway'in çocukluğuna benzemesi, filmin ilersi için izleyicinin biraz kafasını karıştırıp; "aaa zaman falan atlayacaklar, meğersem Anne Hathaway o küçük kızmış" dedirtmek için olabilir. Sesli düşünüyorum.

Neyse sonuçta; adamın yalnızlığı olacaksa; Duncan Jones'un Moon'u varken Interstellar'a gerek duymuyorum çılgınca 9 puan vermek için ya da ailevi ilişki de işin içine katacaksam taş gibi Contact duruyor belleğimin arşivlerinde. Karşılaştırmak için değil de filmi biraz daha hakettiğine inandığım yere geri çekmek adına söylüyorum bunları adice...

ARKADAŞLAR GİTMEYİN... de değil tabi ama nedense kendimce sebeplerle bu filme ısınamadım. Mesela ikinci kez bir yerde denk düşsem izlemem. "Innovatif" açıdan ortaya koydukları da benim naçizane bakış açım ve beğenimle örtüşmedi.

Elbette bu  yazdıklarıma top sakalı tam çıkmamış, fazla gülmeyen, telefon hattı olmadan odada wireless bağlantısı falan yapabilen, gençliğinde michelin bebesinin kolsuz haline benzeyen montlar giyen, gömlek içi beyaz tişört giyip gömleğin üst düğmesi dışında tüm düğmelerini ilikleyen arkadaşlarım başta olmak üzere çok kişi beni aşağılayarak biraz da tepki verecekler ama ben aykırı durmak için değil, cidden bakış açımı göstermek adına yazdım bunları...

Gitm... Gidin gidin, görmek lâzım, sonuçta Nolan'ın son filmi.

: (

28 Mart 2014 Cuma

Gel Git

Bazen karşındaki insan gel git yaşar. Sana sıcak davranır "gel" kısmında, sonra kendi gerçekleri ve sorgulamalarıyla başbaşa kalıp sana bir soğur "git" kısmında. Senin şanssızlığın bu abidik doğa olayına denk düşmektir. O noktada sen de sorgularsan işin içinden çıkamazsın. Daha tehlikelisi ve malca olanı bu gelgit'ten etkilenmendir. Televizyonda çok itici ve "bu ne ya" dediğin bir programı görüp çok gizli bir haz alarak o kanalda kalmak gibidir bu. Aslında yapacağın şey çok basittir, basarsın kumandanın bir tuşuna, geçersin kanalı. Tık diye geride kalır o abidiklik. İşte böyle gel git'li insanların yarattığı sahte karizmadan etkilenmek yerine uzandığın sahilin tadını çıkarmayı becerebilirsen, doğru ve güçlü yaşarsın. Zaman kaybetmeden. Boşver, acıdan gizli zevk alma. Adı üzerinde "acı" o.

3 Ocak 2014 Cuma

Erkeklere 2014

Ey erkekler; 2014'te kadınlarla ilgili genel falınız

Şunu unutmayın, ben sizin kız arkadaşlarınızın yanında dile gelmeyen yanınızım. Hep diyorum, beni okuyun, içten içe inanın ya da inanmayın, hatta lehinize çevirin; "saçmalama aşkım" deyin sevdiklerinize, yazıldıklarınıza, birlikte olduklarınıza... "Volkan salak salak konuşmuş" deyip beni ezin, kendi ekmeğinize yürüyün ama... bilin ki bunlar gerçek. 

2014 yılı biz erkekleri nasıl bekliyor? Bize neler sunacak bu sene... 

Yine etrafta bir sürü kız olacak. Onlar ağlayacak, sosyal medyada sağda solda kendi gibi güzel arkadaşı "saçlarımı okşayacak bir sevgilim olsa" twit'ini atınca "ya varsa bana da gönder" diyecek ve yalnızlığından dolayı üzgün moduna girecek. Sen de bakıp bu sene de şaşıracaksın; "ulan bunlar madem böyle saç okşayacak bir sevgili istiyorlar, niye yalnızlar, o kadar zor mu öylesini bulmak" diyeceksin. Lâkin içten içe bilmelisin ki o kızlar atıp tutuyorlar; sana "beklentisi o kadar da yüksek değil ya aslında" mağdurluğunu oynayan kızlar onlar, kimseyi beğenmeyip sonra ağlayan kızlar. Onlar "ağlak"lar. Kafana takma, şaşırma, hatta gül geç. 

Ve asırların değişmeyen gerçekliği yine yüzüne vuracak. Bir kızla tartıştığında o anda haklıysan, gecenin ilerleyen saatlerinde o çok ilginç ve mantığını çok da çözemediğim "challenge" duygusuyla sana çok manasız bir yerden trip atacak. Dünyanın en ilginç dengeleme yöntemi bu. Kızlar bu konuda 2014'te de inanılmaz olacak. Tavsiyem, tartışmadan sonra haklıyken uyu, üstüne bir gün geçince o dengeleme sistemi işlevsel olmuyor nedense. 

Bu sene sen yine normalde gitmediğin yerlere sırf kadınlar yüzünden gideceksin. Tamam yine git ama şunu asla unutma; eğer kadınlar olmasaydı pazar sabahı hiçbir kuvvet seni uyandırıp saat 9'da Beşiktaş Agop'ta kaymak yemek için kuyruğa sokmazdı. Kadınlar iyi ki var tamam ama bu gerçeği bilerek yaşa 2014'te de. Bu örneği genele yay, içindeki mantığı önemse... İnansan da inanmasan da...

Bazen işin içinden çıkamadığın "neden ya neden" soruların olabilir. 2014'te de bir kadınla tartışırken bu içinden çıkamayacağın soruyu sorduğunda bu satırları hatırla ve de ki, "bazen sebebi yoktur, o bir kadın ve kendince haklı... ben bu kendince'nin hangi noktasında nasıl durduğuma bakayım"

2013'te olup da 2014'te gene olacak küçük ayrıntılar da yok değil, daha önce de hep dikkatimi çeken şeyler yine olacak;

Kız senle konuşurken senle olmayacağını anlayınca aynı ilgiyi sürdürecek ve cümlenin bir takım yerlerinde "sağol arkadaşım ya" falan diyecek. "arkadaşım" kelimesi sana daha önce hiç gelmediği kadar sahte gelecek. Yine senin "soğuk" yaptığın kızla daha çok şansın olacak. Yine "ahahaha deli" diyen kız sana aslında yar olmayacak. Yine şişe dolacak, yine sabah olacak. 

Unutma, dünyanın en çirkin lâfı "ya sen çok iyi bir insansın"dır bazen. Sen yine hobi olarak iyi insan ol ama ilişkiye başladıktan sonra çok iyi insan ol. Onun da sakıncaları var gerçi ama o başka bir yazının konusu...

2014'te de unutma; ilişki başlayana kadar "iyi insan" değil; ağırbaşlı, çok da karşındakini iplemeyen insan ol.

ve şunu bil ki, bu yazdıklarımı hiç onaylamayan kızlar olacaktır, başta dediğim gibi, beni ez; "Volkan saçmalıyor" de...

Fakat şunu da unutma, kadının hatırı için, ortalık kızışmasın diye onun fikrine yakın şeyler söylediğinde o bunu fark ediyorsa bu güçsüzlük emaresidir; sen öyle iyi şeyler düşünmüşsün falan bunlar hikâye olur. 

ve son olarak 2014'te de unutma; günü kurtaracağım diye alttan aldığın çoğu tartışma da güçsüzlük göstergesidir. Varsın o günü kaybet, kız sana zaten iki üç güne "vaaoov diş geçiremedim" diyerek saygı duyacak, şımarıklıklar yapacak... 

Şşşş, "Volkan da saçmalamış" de sen hanım yanındayken, kız başka tarafa bakarken biz biliriz birbirimizi yine... Ben sizin diplerdeki kafa sesinizim erkekler... Sene oldu 2014.

Aynen devam.